Benden Bize
  • Beden
  • Enerji
  • Zihin
  • Astroloji
  • Alternatif Tedavi
  • Kültür
  • Derslerimiz
  • Hakkımızda
  • İletişim
Benden Bize
Benden Bize
  • Beden
  • Enerji
  • Zihin
  • Astroloji
  • Alternatif Tedavi
  • Kültür
  • Derslerimiz
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • Alternatif Tedavi
  • Kişisel Öyküler

Pandemi Psikolojisi ve Sanat

  • 29 Eylül 2020
  • 8 minute read

Aralık 2019, biri Çin’in Wuan kentinde balık pazarında yarasa çorbası içti. Bugün 8-9 ay sonra burada Covid-19 gerçeği ile baş başayız.

Laboratuvarda üretilen bir biyolojik savaş üretimi firar mı etmişti? Elitler ve o dünyayı yönettiği söylenen seçkin aileler nüfusu azaltmak için bir hamle mi yapmıştı? 5G antenleri mi deneniyordu? İlaç sektörü yeni gelir kapılarını mı aralıyordu; pasta büyük, aşı satışları için tüm dünya nüfusu… Ya da zavallı masum bir korona virüsçük, artık dünyaya yapılan eziyeti kaldıramayıp mutasyona mı uğradı? Niye korona virüs ana konakçısı yarasaları yeriz ki? Ne çok soru var kafalarımızda…

Dünya 2000-2020 yılları arasında 4’ü büyük 6 salgın yaşadı. SARS, Kuş Gribi, Domuz Gribi, MERS, Ebola ve Zika. Bu virüslerin neden olduğu hastalıkların birçoğunun tedavisi bulunmazken, en fazla ölüm domuz gribi ve Ebola salgınında yaşandı. Bu virüsler binlerce kişinin ölümüne sebep oldu…

Sars

2002 yılında dünya, şiddetli akut solunum yolu sendromu olan SARS virüsü ile sarsıldı. İlk olarak Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya’da görülen virüs kısa sürede 37 ülkede yayıldı. Virüs 9 ayda, 8 bin 422 kişide görüldü. 916 kişi virüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Virüse karşı hala koruyucu aşı veya ilaç tedavisi yok.

Kuş gribi

2005 yılında kuş gribi olarak bilinen H5N1 virüsü ortaya çıktı. Virüs, göçmen kuşlar ile 61 ülkeye yayıldı. Kanatlı hayvanlardan insana bulaşan virüse yaklaşık 5 bin kişi yakalandı. 245 kişi hayatını kaybetti. Virüsle ilgili hem ilaç hem de aşı çalışmaları devam ediyor.

Domuz gribi

Dünya, 2009 yılında son 50 yılın en büyük salgını olarak adlandırılan domuz gribiyle karşı karşıya kaldı. İlk olarak Meksika’da domuzlarda görülüp genetik değişimle insana bulaşan H1N1 virüsü kısa sürede tüm dünyaya yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü’nün “geniş çaplı salgın” ilan ettiği virüsten 18 bin 500 kişi hayatını kaybetti. Virüs için hem ilaç hem de aşı geliştirilerek neden olduğu hastalık kontrol altına alındı.

MERS

2012 yılında ise dünya, bir korona virüs enfeksiyonu olan Ortadoğu Solunum Sendromu – MERS ile sınandı. İlk olarak Suudi Arabistan’da görülen virüs birçok ülkeye yayıldı. Virüsün insanlara hayvanlardan (develer ve yarasalar) bulaştığı düşünülmektedir. Bu ülkede 412 kişi hayatını kaybetti. Diğer ülkelerdeki vakalara ilişkin net bir rakam yok. Virüsten korunmak için aşı ya da tedavi yöntemi henüz geliştirilemedi.

Ebola

MERS virüsüyle mücadele eden dünya, hemen bir yıl sonrasında bu kez Ebola ile karşılaştı. 2013 yılında Batı Afrika’da görülen virüs kısa sürede yayıldı. 28 bin 638 kişiye bulaştı. 11 bin kişi yaşamını yitirdi. Aşı geliştirme çalışmaları devam ediyor.

Zika

2015 yılında ise Aedes cinsi dişi sivrisinekler yoluyla yayılan Zika virüsü ortaya çıktı. Brezilya’da görülen virüs 21 ülkeye yayıldı. Virüs hamile kadınların bebeklerinde küçük kafa hastalığına yol açtı. 3 bin 500’den fazla bebeğe teşhis konuldu.

Evet gördüğümüz üzere bütün yollar, dehşete çıkıyor… Fakat niyetim sizi korkutmak değil. Niyetim, elektron mikroskobu altında ancak inceleyebildiğimiz, düşük enerjili ve titreşimli bu canlılarla henüz savaşma yolunu bilemediğimizi anlatmak. Bizi fişlemek, çiplemek, öldürmek ve yönetmek isteyenlerin olduğu komplo teorilerine bilimle yanıt aramak, farkındalık sağlamak…

Her 10 yılda bir büyük salgınlar olur… Ülke sınırlarının ortadan kalktığı, ulaşım teknolojilerinin geliştiği yani küreselleştiğimiz şu gezegende bunlar olacak ve böyle artık pandemi boyutunda. Korku bu soruna bir çare değil; çare yaşam enerjimizi arttırmak, salgınlardan korunmak, saklanmak, izole kalmak ve dağılmamak… Burada dikkat etmemiz gereken nokta, korku enerjisinin bizi dağıtıyor ve bağışıklık sistemimizi çökertiyor olması…

Korku kök çakramızı bloke eder, güvenlik sistemimizin bize sağladığı enerjiyi aşağı çeker. Biz hayatta kalmak ve savaşmak istiyorsak, kim olduğumuzu ve gücümüzü bilmeliyiz. Biz o küçücük virüslerden çok daha büyüğüz, daha yüksek titreşime sahibiz ve akıllıyız; fakat bazı zaaflarımız var elbet, duygularımız…

Ne yaptık pandemide? Evlerimize kapandık, bir çoğumuz yasak korkusuyla ama bir çoğumuz bilinç ile izole olduk toplu yaşamdan. Korktuk, dehşete kapıldık, sevdiklerimiz ve kendi hayatımız için endişe duyduk. Durduk, durduk, durduk, yavaşladık, sakinleştik, düşünmeye başladık… Hapsolduğumuz evlerimizde, güneşin ve nefes almanın önemini kavradık. Yataktan kalkınca artık rahat nefes alabildiğimiz için şükrediyoruz. Acaba bunun farkında mıydık daha önce?

Dış dünya ile çok meşguldük. Ayşe ne giymiş, Fatma ucuz Hermes çanta satılan bir dükkan bulmuş, Cem terfi alacakmış, Ahmet yeni tekne almış, biraz küçük ama… Ay okullar tatil olsa da bir seyahate çıksak!

Oldu okullar tatil… Bu koşullar altında terfi alsak ne olur? Ya da Hermes çanta, ya da yeni üç odalı bir daire…

Bu pandemide temiz ve sağlıklı yiyeceğe ulaşamama korkusu bile yaşamadık mı? Neymiş gerçekte önemli olan, tekrar liste başı yapmadık mı? Ne önemi varmış ki giyim kuşamın, parka bahçeye bile çıkamadıktan sonra? Şu güzel deniz kenarında yürüyemedik, annemizi ziyaret edemedik, çocuğumuzu göremedik… Bu süre iki üç gün değildi. Fabrika sahipleri, holding sahipleri, milyar dolarlar kazanan futbolcular, özel uçağı olanlar, parasını koyacak yer bulamayanlar da hastalanmadı mı ve aynı hapis hayatını yaşamadı mı?

Değerler listemizi güncelledik!

Neler öğrendik; zencefil, zerdeçal, sarımsak, pancar ne kıymetli yiyecekmiş. Temiz su kaynağı hayatımız için ne büyük ihtiyaçmış. İnternet ne büyük nimet… Kitaplar ne büyük dost, aşk hikayesi anlatan duygusal filmler bizi bizden alıyor. Ah, müzik! Gerçekten ruhun gıdası… Ne oldu kariyer hırsına? Okullar kapanıp tüm aile evde toplanınca ilk kez belki aynı masada birlikte yemek yiyip sohbet edecek ortak zamanımız oldu. Hayat ne kıymetli; sevgi, sarılmak, öpüşmek ne kıymetliymiş meğer…

Çok sıkıldık çok bunaldık… Ben kendi adıma binlerce sayfa kitap okudum. Her gece neredeyse bir film seyrettim. Arkadaşlarımın ücretsiz dayanışma için açmış olduğu platformlardan eğitimler aldım, ben de bilgimi paylaştım.

Ve sağlık çalışanları; meslek riski… Çok acı günlerdi ve hala da devam ediyor. Sorumlu olmak zorundayız. Korkuyla değil bilinçle yola devam etmeliyiz. Düğünlere, asker uğurlamalarına ve benzeri toplu eylemlere çok kızıyorum. Sağlık merkezlerimiz ve ekip-ekipmanımız sınırlı sayıda. Unuttunuz mu maske bulamadık başta! Ventilatörler (solunum cihazları) yetmedi; sahra hastaneleri kuruldu… Sorumlu davranmak zorundayız ama hayat da sanat da mesafeyle ve yeni değer yargılarıyla devam edecek.

Tek dostumuz ve çıkışımız güzel şeylere odaklanarak enerjimizi yükseltmek. Güzellikler ve duyguyu aktarmak için sanat diyorum!

Korku, öfke, üzüntü, hüzün, kızgınlık gibi duygular bizim Chi (çi) denen yaşam enerjimizden çalar, vücut direncimizi düşürür. Fizik bedenimizdeki 7 ana çakra yani enerji jeneratörlerimizin dengelerini bozar… İşte bu da hastalıklara davetiye çıkartır. Biz etten-kemikten ibaret birer canlı değiliz, bizim bedenimizin hemen dışında bir enerji bedeni, sonra da bir zihin bedenimiz var. Düşüncelerimiz, duyguya, onlar da maddi deneyimlere dönüşür…

Kaygı ve endişe, eğer bir de duygusuna girersek gerçekleşmiş olarak kapımıza dayanır. Enerjimizi kötüye ve kaygıya değil, güzele sevgiye odaklamalıyız. İşte kurtarıcı, zencefil ve sanat! Daha çok okuyun, daha çok müzik dinleyin, şarkı söyleyin, dans edin her gün… Yaptığınız her işi farkında olup keyifli hale getirin. Zevkle yaptığınız yemekten, güzellikle kurduğunuz sofradan, severek dinlediğiniz müzikten zenginleşecek ruhunuz ve enerji bedeniniz güçlenecek, işte o zaman virüsler sizin yüksek titreşimli bedeninize uyum sağlayamayacak. Daha çok güzellik ve sanat, sanat terapileri, müzik terapileri, dans terapileri, kahkaha yogası! Ve evet hayatınıza yogayı katın… Özellikle her yaşta her beden yapısında kolayca yapılabilecek, bedendeki blokajları yumuşaklıkla ve kolaylıkla çözecek, çakralarınızı enerjilendirecek olan Yin yogayı tavsiye ederim.

Daha çok su için, her gün 10.000 adım atın ve mümkünse açık havada ormanlık alanda… Sanatın her türü ile iç içe olun, mesela yazı yazın, resim yapın, midye kabuklarını boyayın, evdeki eski sehpaları boyayın… Mantralar dinleyin onlar Sanskritçe dualardır ve ses frekansı ile enerjinizi yükseltmeye yardımcı olurlar. 528 Hz. Frekansı (koşulsuz sevgi frekansı) aratın Youtube’da ve vakit ayırıp dinleyin. Kendinize sessiz zamanlar ayırın.

Herkes bir frekansa, yani titreşime sahiptir. Yani DNA’nın salınım oranı.

Bu titreşim 50 Hz. ile 200 GHz. arasında gezinir. Rezonans yüzünden, frekans son derece önemlidir. Bir titreşime (frekans) sahipsiniz ve yakın titreşimdeki diğer insanlarla, yerlerle, zamanla, olaylarla rezonansa girersiniz.

Korku, anksiyete, umutsuzluk ve depresyon gibi durumlardan uzak durun. Bu durumların tümü düşük frekans taşıdığından, size düşük frekanstaki insan ve durumları, hastalıkları ve virüsleri çekerler. Felaket tellallığı yapan, korku salan insanlardan mümkünse uzak durun, dinlemeyin, daha az haber seyredin. Mesela ben 5 aydır hiçbir TV kanalı ve haberi izlemiyorum. Yalnızca müzik, mantra, film, kitap ve hoş insanlar var hayatımda.

Bedeninizi dinleyin o ihtiyaçlarını söyler size. Doğal ve işlenmemiş gıdalar tüketin. Diyorlar ki ne yersen o’sun. Ben derim ki özellikle korku kaygı enerjisi taşıdığınız zamanlarda leş-ceset yani hayvansal protein tüketmeyin. Söylediklerim size sert ya da komik gelebilir; ama deneyin lütfen. Kendinizdeki değişikliği kendiniz görün. Her gün özellikle sabahları iman tahtanıza vurun. Bu timüs bezini yani bağışıklık sistemi ile ilgili hormon bezinizi uyarıp işlevsel kılar. İmkanlarınız elveriyorsa mutlaka kedi besleyin. Kediler doğal şifacı ve negatif enerji temizleyicisidirler. Aman dikkat edin bende yaklaşık 30 adet var, bu kadarı fazla…

Yaşadığınız güzelliklere, sağlığa odaklanın. Enerji düşünceyi takip eder. Neye odaklanırsanız onu büyütür ve gerçeklersiniz…

Sağlıkla ve sanatla kalın!

0
0
0
Total
0
Shares
Paylaş 0
Paylaş 0
Paylaş 0
Paylaş 0
Dilek Pekiner Öztürk

1966, İstanbul doğumludur. 1989 yılında, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirmiştir. 1992 Yılı itibari ile merak saldığı NLP, kişisel gelişim, alternatif tedavi yolları, bitkilerle şifa konularında daha etkili çalışmayı ve bu konularda yetkinleşmeyi hedeflediğinden 2010 yılında emekli olup sektöre veda etmiş ve Güney Ege’ye yerleşerek araştırma ve incelemelerine devam etmiştir. Bu yolda çeşitli enerji sistemleriyle tanışmış, bazılarında yetkinleşmiş, ilgi ve bilgilerini Master seviyesine taşımıştır. Şu anda “Enerji Tıbbı” ve "Medikal Astroloji" ile ilgilenmektedir.

Etiketler:
  • anksiyete
  • corona
  • covid
  • covid-19
  • covid19
  • endişe
  • korku
  • korona
  • kovid
  • kovid-19
  • kovid19
  • sağlık
  • savunma
  • virüs
Önceki Yazı
  • Pranayama
  • Yoga Felsefesi
  • Yoga Pratikleri

Pancha Kosha: Varlığın Kılıfları

  • İdil Naz Pekiner
  • 28 Eylül 2020
İçeriği Görüntüle
Sonraki Yazı
  • Astroloji
  • Vedik Astroloji

Vedik Astroloji’de Rahu ve Ketu Sembolizmi

  • Jülide Deniz Baydar
  • 13 Ekim 2020
İçeriği Görüntüle
İlginizi çekebilecek diğer içerikler
İçeriği Görüntüle
  • Felsefe

Hinduizm’de Dancing Shiva Sembolizmi

  • Jülide Deniz Baydar
  • 25 Aralık 2020
İçeriği Görüntüle
  • Kişisel Öyküler

Alzheimer ve Yoga

  • Nurhan Malkoç
  • 21 Aralık 2020
İçeriği Görüntüle
  • Felsefe

İlk Çağda Erdem Düşüncesi

  • Raşit Öztürk
  • 6 Aralık 2020
İçeriği Görüntüle
  • Kişisel Öyküler

Korkularla Yaşamak Zorunda Değiliz

  • İdil Naz Pekiner
  • 6 Aralık 2020
İçeriği Görüntüle
  • Kişisel Öyküler
  • Tao Vinyasa

Tao Vinyasa Nedir, Hayatıma Nasıl Girdi?

  • İdil Naz Pekiner
  • 21 Kasım 2020
İçeriği Görüntüle
  • Kişisel Öyküler

Depresyonla Nasıl Mücadele Ediyorum?

  • İdil Naz Pekiner
  • 19 Temmuz 2020
İçeriği Görüntüle
  • Şifalı Bitkiler

Rehber Bitkilerden Kakao ve Kakao Seremonisi

  • İdil Naz Pekiner
  • 16 Haziran 2020
İçeriği Görüntüle
  • Kişisel Öyküler

Kızıma Mektup

  • Dilek Pekiner Öztürk
  • 15 Haziran 2020

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benden Bize
©2020 bendenbize.com

Input your search keywords and press Enter.